7 Temmuz 2013 Pazar

22 Haziran-14 Temmuz 2013 İtalya Alpleri ve Balkanlar(3)

1 TEMMUZ 2013 PAZARTESİ

Yoook kafa geçmemiş halen, el mi yaman bey mi yaman kriz hapını attım ağzıma, ne yapalım biraz sarhoş olacağım artık. Rijeka'da kahve molasına durduğumuzda artık iyiyim :)


Sahil yolundan devam edip sonrasında Plitviçe Milli Parkı için içlere sapıyoruz, sıcakları da bir süre arkamızda bırakmış oluyoruz.

Artık hava kararmak üzere, bir kamping bulalım derken “KAMP 40 km” yazısıyla birlikte, bu kampa doğru yol almaya başlıyoruz. Tamam tabela var da, bir enterasan, resmi bir tabela değil, elle yazılmış, bu nedenle de vardığımızda neyle karşılaşacağımız konusunda en ufak bir fikrimiz yok...

Neyse 20 km, 12 km, 4 km derken varıyoruz “KAMP”a. Beklediğimiz gibi basit biryer çıkıyor, ama kaldığımız en güzel kamplardan biri olarak hafızamıza kazınıyor. Nedeni insan sıcaklığı elbet, kampın sabihi amca bizi gelir gelmez hoşsohbeti ile karşılayıp, kendi el yapımı içkisinden ikram ediyor. Kampta yalnız değil, ona eşlik eden bir köpeği, bir de tavşanı var. Bu iki hayvan birbirlerinin ne olduklarının da farkında değil muhakkak, bir sevişiyorlar ki, sormayın, çok güzeller :) Amcayla biraz İstanbul muhabbeti yapıyoruz, İngilizce ve Almanca biliyor. Slovenya'da yaşıyormuş aslında, bu kamp için belli bir dönem burada kalıyormuş, ama yerinden çok memnun, tam ortadayım, gelip geçenim çok, memnunum diyor. Basit bir kamp, tek yıldızlı, ama aslında herşeyiyle tam, herşeyine yetebilmiş amca, tertemiz, yolumuz düşse tekrar uğramak isterim, öyle güzel...

Akşam Umut'la muhabbetini yapıyoruz, yazık tek başına mı bu hayatta acaba diye, hüzünleniyoruz...



2 TEMMUZ 2013 SALI

Kampta sabah...



Sabah akşamın verdiği samimiyetle çay için bize su kaynatmasını rica ediyorum amcadan. “tüpümüzde yeni bitti de, su kaynatabilir miyiz ? “ Külliyen yalan, tüp yeni falan bitmedi, hiç olamadı aslında.

Şimdi biz yola çıkarken ocak almadık yanımıza, çünkü İsviçre'ye gideceğiz ya, yeni sipariş ettiğimiz güzelim ispirto ocak ve tencere takımımız Hali't'te bizi bekliyor, geçerken alacağız. O zamana kadar da Mustafa'ların tüpü ile idare edeceğiz. Tabi İsviçre yalan olunca, bizim ocak işi de patladı. Venedik'te tüp bitmişti, ama biz yeni kartuş bulabiliriz umudu ile onların ocağına ve tavasına talip olduk. Mustafa'lara da 13 gün boyunca özenle, boşu boşuna, taşımız olduğumuz ispirto şişesini verdik. Sonuç; biz sonraki 3 hafta da boşu boşuna ocak kısmını, tava ve bizim çaydanlığımızı taşımış olduk, çünkü vidalı olan ocağa uygun kartuşu aradık aradık bulamadık ve Hırvatistan'dan çıktıktan sonra da vazgeçtik, iyi mi ?

Neyse amca bize su kaynattı, o sırada da muhabbet ettik :) Kendi mutfakçığının orada antika bir büfe içine özenle yerleştirilmiş fincanları görünce anladım, eşi varmış ama o ara Slovenya'daymış. Mutlu oldum amca adına :) Ha bu arada bizim aynı kahve fincanlarından onlarda da var ve bizim Türk kahvemizi içiyorlar.

Plitviçe Milli Parkı çok güzel, belli bir giriş parası var, ama aslında girişte herhangi bir kontrol yok. Bir tabiat parkının çitlerle çevrilmesinin de zaten bir anlamı yok. Vaktinize göre bir rota seçiyorsunuz, bu rota üzerinde de otobüs ya da botu kullanıyorsunuz, aslında verilen para da bunlar için, tavsiye edilir...


Akşamına Zadar'a varış, sıcaktaki yürüyüşün ardından Dalmaçya kıyılarında denize giriş, sonrasında duş ve deniz kenarında şarabımızı yudumlamak, paha biçilemez :)


3 TEMMUZ 2013 ÇARŞAMBA

Zadar merkezde takılmaca. Burayla ilgili önemli veri “Ancient Glass Museum”. Tüm sergilenen cam ürünler buradaki kazılarda çıkartılmış. Camın bu kadar korunarak gelmiş olma nedeni, ölülerini gömerken bunları çeşitli taş kaplar içerisinde yanlarına koymaları. Detaylı araştırmak istediğim bir konu, bakacağız...

Zadar'daki görülmesi gereken bir diğer şey de “Sea Organ”. Yerel bir mimarın yaptığı denizdeki dalgaya göre sesler çıkartan bir org. Tebrikler !


4 TEMMUZ 2013 PERŞEMBE

Hop, sabah bir kalktım, çadırda bir gariplik var, gece diyordum zaten “bu çadırın bana değmemesi lazım” diye. Dışarı çıkınca anlıyoruz ki polün birinde bir gariplik var, kırılmış. Duck tape candır, bakalım işe yarayacak mı ?


Hava çok sıcak ve biz yollardayız, sahil hattını takip ettiğimiz için de kötü bir trafikte yol alıyoruz maalesef...

Split'e varmadan yol üzerinde, dünya miras listasında yer alan, Trogir Kaleiçi'ne uğruyoruz. Biz iki mimar ama bize yine birşey ifade etmiyor, dersimize daha iyi çalışmamız gerektiğine karar veriyoruz :p

Gezerken de sadece böyle fotoğraflar çekmişiz :)



Anaaam Split tam da tahmin ettiğimiz gibi acayip turistik çıkıyor. Bodrum'da kapıldığım hisse benzer bir durum var, heryer bina, betonarme, sıcak, kuru bir kalabalık, of ooooof... kaçalım buradan deyip ünlü Hvar Adası!na geçmeye karar veriyoruz. Feribot akşam 20.30 daydı, toplam 2,5-3 saat geçirdik Split'te, o da yetti valla...

Feribotta gün batımı, bira ve fıstık... Şahane :)

Gece yarısı bulduğumuz ilk kampinge attık kendimizi, kapıdaki adamın da canı sıkılmış herhalde bizimle muhabbette. Azıcık Türkçe biliyor, nereden öğrenmiş, Aşk-ı Memnu ve Muhteşem Yüzyıl dizilerinden :) Bihterle Behlül'e çok ağladım falan diyor...

Bu arada çadır koyveriyor maalesef, duck tape tutmadı, hatta aynı yerdeki diğer çatlak da büyüdü, bir parça daha kopardı polden. Bu da bize ders oldu, diğer polde de aynı yerde çatlak olduğunu farkedip, orası için önlem alabiliyoruz en azından. Parça kopan pol ile ilgili ise, ufak bir beyin fırtınası sonrası, tamir etmenin sağlıklı bir çözüm olmadığına karar vererek polü kısaltıyoruz, Umut muhteşem çakısındaki testere ile bitiriyor işi :)

5 TEMMUZ 2013 CUMA

Hvar merkezi şöyle bir görüp, deniz keyfi sonrası tekrar düşüyoruz yollara... Hvar Adası lavanta tarlaları ile meşhur ama biz o kadar bakınmamıza rağmen göremiyoruz maalesef.

Adayı baştan başa katettikten sonra Sucuraj'dan tekrar ana karaya, Drvenik'e, geçiyoruz.

BosnaHersek'e geçiş enterasan. Sonrasında da bu Yugoslavya'nın parçalanmasıyla oluşan ülkelerin arasındaki sınır geçişlerini anlayamıyoruz. Biri geç diyor, biri dikkatli inceliyor, bir ülkeye giriş var çıkış yok, ya da giriş yok çıkış var falan, anlamadık !


Mostar'a giriş, hiç beklediğim gibi değil, daha doğrusu bir beklentim yok ama, çok kötü bir imaj çiziyor, terk edilmiş binalar, çok köhne bir şehir havası var. Merkeze, Mostar Köprüsü'ne yaklaştıkça bombalanan binaları da görüyoruz.

Köprünün neredeyse dibine kadar motorla gidebiliyoruz ,motordan indik ve bir düğüne denk geldik. Hop beni kan çekti tabi, başladım oynamaya :) Sonra bizi mide de çekti tabi, yemekler bize benzemeye başladı, hemen iki “kebabi” ısmarladık tabi. Bildiğiniz inegöl köfte, pide, patates kızartması, salata, tam bir köfte tabağı yani, yanına da yoğurt (ama onların yoğurt bizim tuzsuz ayrana denk geliyor).


Biraz gezindikten sonra demleme çay da bulduk, oh daha ne isteriz...

Ne yapsak ne etsek derken geç saati ettik, kampinge gideceğiz ama hafif de bir yağmur başladı. Hadi bir yer soralım dedik, pazarlık falan geceliği 2 kişi 15 euroya 2 gece için anlaştık. Günler sonra ilk defa yatakta yatacağız. Bu kadar ucuzken bu kadarcık lüksümüz olsun dedik, çok mu dedik ? :p

Kaldığımız yer kaçak aslında, kayıt mayıt yok yani. Hostel işleten bayanın kendi evinde düzenlediği 3 oda, banyo ve mutfak, saloncuktan oluşan bir yer. Bayan bizi çok sevdi, İtalya'da yaşamış uzun yıllar, anlatıp duruyor, pek heyecanlı... Türkleri pek severiz diye de ekliyor :)

6 TEMMUZ 2013 CUMARTESİ

Fakir bir ülke ilk izlenim olarak. Mostar'la ilgili bir müze yapmışlar, müze demeye bin şahit ister. Ama köprünün rekonstrüksiyonunu bir Türk Firma yaptığı için gururlanmadık değil :).

Sonrasında günlerdir hayalini kurduğum böreğe kavuşuyoruz. Boşnak böreği diye duyarım hep. Bizim teyzeye sorduk en güzel nerede yeriz diye, müze sonrası vardık oraya. Benim annem de iyi börekçidir, tamam bu da güzel ama anneminkilerden farklı değil valla, uzaklara gitmeye gerek yok yani, yaşasın anne böreği !


Akşam köprü manzaralı bir restoranda oturduk, yanına da meze, deme keyfimize. BosnaHersek'e geçtikten sonra hesap kitap bitti. İstanbul'daki yaşamdan çok daha ucuz olunca, tatil daha da bir keyiflenmeye başladı.


Bu köprüden atlama geleneği var ya, evlenmeden önce geline kendi yiğitliğini kanıtlama çabası, yok geleneği meleneği kalmamış artık, biz orada otururken 2-3 kişi geldi, hepsi de para toplama peşinde gibi geldi bize, kalabalık dağılınca da hiçbiri atlamadan geri döndü, anlamadık gitti.

Restorandayken yan masamızda oturan çiftle muhabbet başlıyor, meğer turist değil buralılarmış ama Amerika'da yaşıyorlarmış, her yaz çocukları ile birlikte ziyarete geliyorlarmış. Buraya gelirken okuduğumuz Bosna Savaşı ile ilgili yaşadıklarını anlattılar, o zaman 20'li yaşlarının başındalardı sanırım. Her ikisi de kamplarda kalan müslüman Boşnaklardanmış .Çok acı günler yaşamışlar, önce Hırvatlarla birlik olup Sırplara karşı mücadele veriyorlar, sonrasında Hırvatlar da onlara saldırıyor. Sırpların Boşnak müslümanlara yaptığı tam bir vahşet, soykırım... Sözün bittiği yer...

7 TEMMUZ 2013 PAZAR

Mostar'dan ayrılıp, Neretva Nehri'nin doğduğu Blagaj'a doğru yol alıyoruz. Burada bir Bektaşi Tekke ve Türbesi var. Bizi daha çok ilgilendiren kısımsa Türk kahvesi ve lokum oluyor. Sonrasında yolumuz Saraybosna...


Yola şahane doğa manzaraları eşlik ediyor, yemek molamızı da gölün kıyısında veriyoruz. Buralar uygun fiyatlı ya yemek siparişimizde biraz bonkör davranıp, fazla söylemişiz. Ama o kızartma hamurun ve yanında gelen kaymak peynir arası mükemmel karışımın hakkını verdim, hepsini yedim.


Saraybosna'yla ilgili ilk intiba güzel bir şehir olduğu, modern mimari örnekler görmek mümkün. Müslüman nüfusun fazlalığı cami sayısından anlaşılabiliyor. Burası savaşın izlerini üzerinden atabilmiş, belli ki buraya fazlasıyla yatırım yapılabilmiş. Eski şehir merkezi olarak adlandırılan kısım bize oldukça yakın, otantik kafeler, bedesten, kapalı çarşı, Türkçe panolar, etrafta Türkler... artık konuşurken daha dikkatliyiz :)


Burada da madem birgün kalacağız merkezden kopmayalım dedik, booking. com dan bulduğumuz bir hostele yerleştik, memnun da kaldık. Tavsiye; merkezden biraz uzaklaşarak (15-20 dk lık yürüme mesafesi mesela) çok daha uygun, düzgün yerler bulmak mümkün.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder