27 Haziran 2014 Cuma

17-26 Haziran Japonya

17- 22 Haziran Tokyo

17'si akşamı, Melbourne-Sydney, Sydney-Kuala Lumpur ve Kuala Lumpur-Tokyo uçuşları sonrası,  Japonya'ya vardık. Çocukluk arkadaşım Hande, üniversite sonrası burada 6 yıl yaşamıştı ve çok istememe rağmen fırsat yaratıp gelememiştim. Onun hayatındaki gelişmeler sonrası Mart ayı sonunda tekrar Japonya'da olacağı haberini aldık. Biz de arabayı gemiye verdiğimizde ne yapacağımızla ilgili karar vermeye çalışıyorduk ki, işte dedik, fırsat budur ! 

Akşam bizi kapıda müstakbel eniştemiz karşıladı, Gonzalo, Meksika'lı, içi dışı kıpır kıpı, kanı kaynayan bir Meksika'lı. Aldık sıcaklığı tabi, kaynaştık hemen :) 

Ertesi gün Gonzalo ile hızlı bir giriş yaptık şehre. Turistleri bilgilendirmek için güzel bir danışma binası inşaa etmişler, buranın üst katından şehre bakarak genel bir bilgi edinmek mümkün. Sonrasında buranın hemen dibindeki Senso-ji Tapınağı'nı ziyaret ettik. Budizm'in yoğun yaşandığı birçok ülkeden geçtik ama bu işlerin derinine inebilmek, anlayabilmek için gerekli bilgiye sahip değiliz. Diğer tek tanrılı dinlerle ilgili az da olsa genel bir intibamız var ama Hinduizm, Budizm çok farklı. Kendi içlerinde de bir sürü farklılık var, oldukça dallanıp budaklanıyor. Biraz daha bilgilenip o gözle tekrar bakmak lazım buralara... Bu tapınağa giden yolda Japonya kültürüne hızlı bir bakış atma şansımız oldu, oldukça turistik olan bu sokak tüm hediyelik eşyalar ve buraya özgü yemek çeşitleri ile doluydu.




'Mochi' denilen bizim lokuma benzeyen pirinçten yapılma tatlıyla da burada tanıştık, oldukça hafif, mangolusunu ve muzlu çikolatalısına bayıldım. Bir de adını hatırlamadığım tuzlu krakerleri var çeşit çeşit, birayla güzel gider. 

Bu ufak atıştırmalıklar yetmedi yolda ahtapot topları olarak adlandırabileceğim 'Takoyaki' yedik, o da kesmedi marketten 'Onugiri' aldık, üçgen suşi, sonrasında hergün öğle yemeği atıştırmalığımız oldu, nehir kenarında manzara eşliğinde yedik. 





Sonrasında Harajuku Bölgesi'ne gittik, burada Gonzalo'nun berber randevusu varmış, onu beklerken biz de 1-1,5 saat etrafta dolandık. Garip garip dükkanlar, çok farklı giyim tarzları gözlemledik. Şimdiye kadar gezdiklerimizden bambaşka bir kültür olunca biryere oturup sadece gelen geçeni izlemek bile oldukça farklı geldi. 


Pepper ile tanışma :)

Buradan da Shibuya bölgesine geçtik, burası televizyonda izlediğimiz, Japonya Tokyo denilince aklımızda beliren görüntü ile eşleşiyordu. Koca koca binalar, neon lambalar, ışıklı reklam panoları, liseli cici kız kostümlü kızlar ve kalabalık...



Bu bölge aynı zamanda oteller bölgesi. Farklı farklı konseptlerde birçok otel var, 2-3 saatliğine istediğiniz konseptte bir oda kiralayabiliyorsunuz, istediğiniz ekstraları da menüden seçmek mümkünmüş, işte jakuzi, aynalar, çeşitli oyuncaklar falan... Gonzalo, burası klüp ve barlar bölgesi, kız arkadaşınla buraya geliyorsun falan gibi aktardı ama bu işin biraz toz pempe tarafı sanırım, seks turizminin döndüğü belli. Küçük kız fantazisi olan Japon erkeklerini düşünürsek biraz can sıkıcı !

Burada diğer bir Japon yemeği, Ramen'in tadına bakma şansımız oldu. Yoğun aromalı çorbanın içinde sebze, soyada bekletilmiş rafadan yumurta, domuz eti ve çok lezzetli noodle olarak tanımlayabiliriz sanırım. 

Sonrasında bizi karşıladığı için uykusuz işe giden Hande'm ile buluşup Japonya'ya gelişimizi Japonya'nın milli içkisi Sake ile kutladık :) Herkes çok yorgundu sanırım, ilk gecemizin fotoğrafı yok...

19 Haziran;

Hande'ler Tokyo'da birçok sosyal imkanı olan nehir manzaralı güzel bir apartmanda yaşıyorlar, biz de nimetlerinden yararlandık. Bize verdikleri bisikletlerle Tokyo'nun altını üstüne getirdik. 

İlk olarak Imperial Park'ın bahçesini gezdik, burada saraya ait kalıntıları görmek mümkün, 2.Dünya Savaşı sırasında birçok bina zarar görürken saray tamemen yıkılmış. Yeniden inşaa edilen saray ise ancak özel zamanlarda ziyaretçiye açıkmış. Biz zaten tapınaktır, saraydır fazlasıyla doyduğumuzdan park bahçe gezinmek çok daha hoşumuza gitti. Ünlü Japon bahçelerine burada pek tanık olmadık ama inanılmaz güzel çiçekler vardı. Bir de tam öğle vaktine denk gelmişiz, yemeğini evden getiren birçok insan öğle tatili için burayı seçmişti. Yemeğini evden getirmek oldukça yaygın anladığımız kadarıyla, zira ev gereçleri satan bir dükkanda koca bir stand gördük yemek kapları için.

Sonrasında İngiliz mimarisi Tokyo Tren İstasyonu ve Tokyo Forum binasını gezdik. Forum binası oldukça etkileyiciydi !



Tokyo'da birçok müze var, aralarından seçim yapmak zorunda kaldık ve fazla zaman da olmadığından en geç kapanan Edo-Tokyo Müzesi'nde karar kıldık. Biz ancak 2 saat geçirebildik ancak müzeye en az 4-5 saat ayırmak lazım. Buradan akılda kalan inanılmaz detaya inilerek yapılmış olan maketlerdi. Hande ve Gonzalo'nun da dediği gibi, detaya inildiğinde Japonlar inanılmazlar ! Kesinlikle tavsiye edilir :)






Akşam Hande'm ile havuz keyfi yapıp kız kıza lafladık, ne iyi geldi, özleşmişiz. Küçük yaşta kurulan dostlukların tadı bir başka, 21 yıl olmuş tanışalı. Az geldi zaman :(

Yemek programı da şahaneydi, Hande'nin zuladan çıkan 'rakı' gecemizi oldukça şenlendirdi. Yedik, içtik, söyledik, dans ettik...



20 Haziran;

Akşamdan kalma olunca sabah erken kalkıp 'Balık Market'ine gitmek yalan oldu. Gerçek aksiyonu yaşamak için sabaha karşı 4'de orada olmak lazımdı, o ilk kadehte belliydi zaten bu işin olmayacağı :p. 10-11 gibi ancak gidebildik. Sonrasında buradaki mağazalarda bakındık, farklı bir yeme içme kültürü olunca, satılan araç gereçler, taslar, servis elemanları da bambaşka. Buradaki esnafın da takıldığını tahmin ettiğimiz ayaküstü bir büfede suşi yedik, çok farklı bir lezzet alamadım ama ben ne anlarım ki suşiden. Ama denizden babam çıksa yerim modunda olduğumdan oldukça memnun ayrıldık bu bölgeden.


Sırada Tokyo National Museum. Müzeler çok büyük anacım, çok zaman lazım, zamanımıza göre ancak bir bölümünü gezebildik, benim yine en ilgimi çeken kıyafetler oldu sanırım.

Akşam kararlaştığımız üzere Hande ve Gonzalo ile Akihabara Bölgesi'nde buluştuk. Burada bizi bir mağazaya soktular, görmek lazım !. Şimdi burada büyük bir parantez açıyorum;

Öncesinde bilgi edinmek adına birkaç belgesel programı izledik Umut'la birlikte. Bunlardan biri Japonya'nın hızlı nüfus düşüşü ile ilgiliydi. Japonlar çocuk yapmayla ilgili ciddi bir planlamaya gitmez iseler 2050'de Japon nüfusunun yarıya düşeceği gerçeği ile karşı karşıyalar...

Japonya'daki çalışma koşulları oldukça ağır, bunun en önemli nedenlerinden biri iş gücü azlığı, Japonya yaşlı nüfusu çok yoğun ve ortalama yaşam süresi oldukça uzun. Erken emekli olan Japonlara gerekli hizmetin sağlanabilmesi için para gerekiyor ve bu da vergi olarak genç nüfusun omuzlarına bindiriliyor. Bu kadar yoğun çalışma temposundan yorulan ve stres altında kalan erkeklerde kız arkadaş boşluğunu sanal ortamda dolduruyor. İzlediğimiz belgeselde 35-38 yaşlarındaki iki erkekle röportaj vardı. Birinin tam 7 yıllık sanal yani tamamen oyun olan bir sevgilisi vardı, oyundaki yaşı 17. Diğeri ise evli, eşinin sanal kız arkadaşından haberi yok, "eşin mi, sanal kız arkadaşın mı ?" diye sorduklarında ise suskun kalmayı tercih etti. Okul, lise döneminde sorumluluklar olmadığından bir liseli kız fantazisi var erkeklerde, dükkanlarda her türlü boyutta heykeli var, tezgahlarda arkalara baktıkça açık seçik olanlarını da görmek mümkün. Tüm bu liseli kız fantezisi hali sokağa da taşınmış elbet, ortalıkta liseli kız kıfayetleri ile koca topuklu hatunlar cirit atıyor. Garip, üzücü !




Bugünün farklı yemeği 'Shabu shabu'. Ortada fokurdayan bir tencere var. Seçtiğiniz et, sebze ve noodle'ları burada kendiniz pişiriyorsunuz, interaktif bir yeme biçimi ! 



Sonrasında bu fotoğraf çekilen kabinlere girdik, Türkiye'de de var ama ben hiç yapmamıştım, bir de Japonya'dakiler biraz aşmış sanırım, üzerine istediğiniz kadar dekor yapabiliyorsunuz ama zaman kısıtlı, insanlar bunu sık sık yapıp albüm oluşturuyorlarmış. Çok keyifli !



21 Haziran;

Haftasonu olduğu için Hande ile program yaptık, önce kız kıza alışverişe çıktık, Shinjuku Bölgesi'ne bisikletle, Tokyo'yu bir uçtan bir uca katederek, gittik.

Sevgili Hande'm 18 Temmuz'da evleniyor ve maalesef yanında olabilme şansım olmayacak, seneye olacak düğünde acısını çıkaracağız umarım :).  Alışverişimiz nikah günü giyeceği ile ilgili :p, güzel, keyifli zamanlar, sevinçler, bunu paylaşabildiğim için çok mutluyum :).

Sonrasında beyler ile buluştuk, bugünü yemek 'Okonomiyaki'. Yine interaktif bir yeme biçimi, basitçe masada ortada yanan kızgın sacda kendi pizzanı pişiriyorsun. Valla Hande ile ben baktık, beyler oldukça keyif alıyor gibi gözüküyorlardı pişirmekten. 



Buradan ara sokaklardaki barlara daldık, küçücük en fazla 5-6 kişinin girebildiği küçücük barlar. Burası eski bir konut bölgesi imiş, çoğu yıkılmış, kalan kısım da bu şekilde turistik bir hal almış. İçeride çok samimi bir ortam var :)

Hande'lerin iki arkadaşı daha katıldı bize ortaya atıştırmalıkların geldiği sake içtiğimiz bir restorana gittik, oldukça otantik görünen bir mekandı. Buradan da başka bir eğlence mekanına geçtik ama derken Umut ve bende günlerin yorgunluğunun da etkisiyle pil bitti. 

22 Haziran;

Gonzalo'nun elinden harika bir kahvaltı ile güne başladık sonrasında nehir kenarında kahve...

Jamaika Festivali varmış dediler, kalktık gittik. Reggae yapan Japonları görmüş olduk. Festival ortamı, müzik ve yeme içme üzerine. Bu tür ortamlarda karşınıza kesin bir dürümcü Türk çıkıyor, talep görüyor gibiydi :).

Buradan 'Tokyo Bay' tarafına yani sahile gittik. Özgürlük Anıtı, kırmızı Eiffel Kulesi ve Sydney'deki Harbour Bridge, hepsini aynı karede görmek mümkün. Tokyo'ya bu güzel manzara eşliğinde veda ettik.


Gece 10 otobüsü ile Kyoto...

Tokyo'nun bu kadar dolu dolu, güzel geçmesini sağlayan Hande ve Gonzalo'ya çok teşekkürler :)



23 Haziran;

Oldukça konforlu otobüslerle gece yolculuğu hiç koymadı, hatta az daha gitseydik az geldi uyku dedik. Bu arada otobüste her sırada üç koltuk vardı bizim bindiğimizde ve her koltuk arası koridor vardı ve yanınızdaki yolcudan kendinizi iyice izole etmek istersenizde araya inen stor perdeler var. Japonlar kişinin kendi alanlarına oldukça saygılı, Hindistan nere Japonya nere !

Hostele yerleşip kiraladığımız bisikletlerle tura çıktık. Çevredeki birkaç önemli tapınak sonrası korunmuş olan dar sokakları ile geneneksel Japon dokusunu görebileceğimiz Shinbashi Bölgesine gittik, elbet burası Kyoto'nun en turistik bölgesi :). Turistik eşya satan dükkanlar, lüks restoran ve kafeler... Ama en ilginci ortalıkta geleneksek kimono kıyafeti ile dolaşan bayanlar. Yüzlerinde o Geyşa'lara özgü makyaj yoktu, bu şekilde giyinenler sadece Geyşa'lar değil herhalde diye düşündük, çok güzel kıyafetler !





Nehir kenarı Gion Bölgesi vakit geçirmek için çok keyifliydi, gün sonunda yorgunluk üstüne, nehir kenarında bira fıstık paha biçilemez !



Günün anısı :)
24 Haziran;

Yine atladık bisikletlere şehrin kuzeyine ünlü Golden Temple'a vardık, çok mu tapınak gördük, artık içimiz mi şişti bilemiyorum, Amritsar'daki Şihilerin tapınağından sonra pek göz doldurmadı galiba. Olsun görmeden bilemeyiz değil mi ? Güzel bir idman oldu bize, yol biraz yokuştu da :p



Durmak yok yola devam... Hedef Bamboo Bahçeleri

Buraya vardık, o kadar bisiklet kullanmaya acayip acıktık tabi. Çevrede bir market bulamadık, halbuki merkezde her köşede bir market bulmak mümkündü. Hemen yakında ufak bir yerleşim vardı, dedik buradan çıkar birşeyler, ufak bir markette, hatta market değil bakkal diyeceğim, yaşlı karı koca bir çift birkaç parça meyve sebze ile balık satıyorlardı. "Olur mu olur" dedik. Balıklar ve kalamarlar pişirilmiş durumda ve paketlenmiş, oldukça fazlalar. Ayrıca ekmek de yok. Velhasıl karşılaştırma yaparsak inanılmaz az bir paraya dünyanın kalamarını ekmeksiz, sade hapur hupur öğle yemeği yaptık kendimize :). Oooooh yarasııııın !



Bambu bahçeleri

25 Haziran;

Bugünü Japonların şu dışarıda, tabiat içerisinde bulunan ünlü banyolarında geçirelim dedik. Bayan, erkek ayrıydı ve benim şanssızlığıma bayan tarafında kimse yoktu. Kimseyi çıplak görme dileğim yok (evet tamamen çıplak olmak gerekiyor) yani de, bizdeki kaplıcalardan alışkınız zaten sıcak banyolara, buradaki insanları, davranışları incelemekti enterasan olan, olamadı ! 

Sevdiklerim;
- Hande'm ile Japonya'da olmak :)
- Bölgeyi bilen biriyle gezmek, sorularına anında karşılık bulabilmek, paha biçilemez !
- Farklı kültür tanımak
- İş ahlakları, yaptıkları işin hakkını vermeleri
- Detaya inişlerindeki hassasiyet
- Zamanında kalkan, iyi işleyen toplu taşıma
- Süper lezzetler
- Geç saatlere kadar açık marketler
- Marketlerdeki hazır atıştırmalıklar
- Klozetler :) 2 farklı tip su püskürtme, basınç ayarı, ses kamuflajı için müzik. Biraz detaya girdim ama başka türlü anlatılmaz ki !

Sevmediklerim;
- Ezik davranan Japon toplumu, mağazalarda kibar konuşmaktan yıkılıyorlar
- Zavallı, hastalıklı Japon erkeklerin liseli kız fantazisi
- Ve bu fantaziye ayak uydurmuş Japon kadınları
- Köylerdeki estetik olmayan mimari. Fonksiyonel bakış hakim, mekan yetmemiş eklemişler, eklentiler dıştan fazlasıyla görünüyor, klima, su olukları, giderler.
- Kelimelerin sonunu uzatarak söylemeleri, 'Arigato Oşayimaaaaaas'