9 Temmuz 2014 Çarşamba

29 Haziran - 8 Temmuz Rusya yollar yollar... Kabarovsk, Ulan Ude

29 Haziran Pazar günü ülkeye dönüş yolumuz başladı...

Yola çıkar çıkmaz kamp ocağımız için gerekli isporta arayışı içerisine girdik. Ilya'nın tavsiyesi ile yapı marketlerin olduğu bir bölgeye gittik, bizdeki Bauhaus gibi bir market bulmaktı amacımız ama anladık ki burada böyle değil. Ayrı ayrı dükkanlardan oluşan bir kompleks var, boyacısı ayrı, fayansçısı ayrı, laminantçısı, duvar kağıtçısı ayrı. Tayland ve Malezya'da büyük yapı marketlerde metil alkolü bulmak oldukça kolay olmuştu ama burada öncelikle derdimizi anlatmakta zorlandık. İngilizce bilmiyorlar maalesef, yoldan insan keser olduk acaba bu bilir mi diye. Ama dili anlamasa da kafası çalışan birçok insan var elbet, konuşmadan, çizerek, el kol işaretleri ile yönledirdiler bizi. Pek emin olmasak da en son 'Karosen' alıp çıktık ve maalesef olmadı, kendi kendine yanmıyor, fitille yanması gerekiyormuş, deneme 1.

Sonrasında arabanın sileceklerini yeniledik ve yolda yağmur yağarken de camları açabilmek için siperlik aldık, teorimize göre camlar açıkken ki sesi de kesecekti, pek işlemedi ama gölgelik oldu ve evet yağmur yağarken işe yaradı :)

Rusya'nın 'Far East' diye geçen bölgesini okuduk, gezilecek pek birşey yok, ilk hedefimiz diğer bir büyük kent Kabarovsk'a ulaşmak, yaklaşık 700 km.

Yollar çok kötü değil ama zaman zaman yol çalışmaları hızımızı oldukça kesti, 15 yıl öncesine kadar Chita ile Kabarovsk arasında kara yolu yokmuş, sadece tren yolu, doğal olarak gittiğimiz bu bölgede pek yerleşim yok, doğal olarak insan yok, yollarda genel olarak yük taşıyan tır ve kamyonlar var. 

Kabarovsk'a ulaşana kadar 2 gece kamp yaptık. Çadırımızı özlemişiz, ne de olsa kendi eşyalarımız, kendimizi rahat hissettiğimiz küçük evimiz. İlk kamp alanımız bir tarla kenarıydı, güvenliği elden bırakmamak için çok doğa içerisine girmemeyi tercih ettik. Köyden biraz uzak olan bu yerde, kamp yapmadan önce de tarlada çalışan Özbeklerle tanıştık, az da olsa anlaşabilmek oldukça mutluluk vericiydi. Karnımız tok gitmiştik ama kamp ateşsiz olamazdı ve sevgilim bana kamp ateşinde mısır patlattı :) keyfimiz şahane...



2.kamp akşamımızı ise yine başka bir köye yakın dere kenarı bir yerde geçirdik. Vardığımızda köyün gençleri derede yüzüyorlardı. Burası kamp için süper bir manzaraydı ama saat biraz daha geçsin gider dediğimiz sinekler akşam yatana kadar bizi deli etti. Normalde sinekler akşamüstü çıkar hava kararınca da gider, tamam burada hava çok geç kararıyor ama hava karardıktan çok sonra da devam etti namuzsuzlar. Su kenarları tamamen kamp alanı olmaktan çıktı !



1 Temmuz Salı günü Kabarovsk'a vardık. Kafamızda daha yaşayan bir kent havası oluşmuştu okuduklarımızdan, hemen dere kenarına doğru gittik, haritadan bakılırsa koca bir park görünüyordu bu kısımda. Ama ne dere kenarı ne da park da pek yaşam yoktu. Otel arayışımız daha önce de belirtiğim gibi pek parlak gitmedi. İlk bulduğumuz hostel kız erkek ayrı yatakhane çıktı, diğer baktığımız otel de 3 yıldızlı ama 150 dolar gibi gibi acayip bir fiyat söyledi. Genel olarak tren istasyonu bölgesi oteller bölgesidir, alternatif çoğalır deyip o tarafa yönlendik. Duvarda gördüğümüz bir tabela doğrultusunda kalacak yer arayışımıza devam ettik. Ama ara ki bulasın, bir ok koymuşlar, ne taraf olduğu belli değil, adres yok, insanlar anlamıyor. Neyse sonunda bulduk ve şansımıza, ender bulunan, 2 kişilik bir odaları vardı :). Sıcak duş, mutfak, medeniyet internet, iyi geldi !

Kabarovsk'dan tek fotoğraf :)

Buradan da kamp ocağımız için farklı bir madde aldık boya malzemeleri satan bir dükkandan, doğru anlaştıysak bize verdiği şeyin 'tiner' olması lazım. Evet kendi kendine yanıyor ama çok çabuk buharlaşıp çok ama çok fazla yanıyor, yine olmadı, deneme 2.

Bu şehirde yapacak birşey yokmuş deyip devam kararı aldık, hedef Chita ve tabela gösterir 2000 km, arada başka şehir yok !

Chita'yı da okuduktan sonra burada da yapacak birşey olmadığını anladık, hatta Lonely Planet'te ilk cümle "pek davetkar bir şehir değildir, otel azdır, pahalıdır, yemek yenecek yerler vardır, aç kalmazsınız" şeklindeydi. 

Hedef olarak Ulan Ude'yi aldık bu sefer... Ulaşmamız 5 gün sürdü :).

Bu aradaki 5 gün de yine çadırımızda konakladık. Şehirden ilk ayrıldığımız gün bir köye misafirdik. Baktık saate dedik bugünlük tamamdır, hop saptık en yakın köye. Telefondaki dil uygulaması, biraz tiyatro yaparak anlattık derdimizi, herkes çok samimi karşıladı, köye de aksiyon oldu :)


2. akşam yol üstü bir motele rastladık, ne var ne yok bir bakalım dedik. Oda yine gereksiz pahalı, 70 dolar civarı, biz oda bakarken aradığımız yatak değil aslında çünkü kamp ekipmanlarımız gerçekten çok konforlu, böyle olunca sadece yatağa para vermek oldukça anlamsız çünkü dışarıdan kullanılabilecek çok güzel tuvalet ve duş yapmışlar, hatta çamaşır makinesi bile var, lokanta da şahane ! Dedik bizim aradığımız tam da böyle birşey. Yemeğimizi yedik, hava kararmaya yakın da çadırımızı kurduk. Yan komşumuz arabasında uyuyan doktor bir amca ile oğlu idi, Baykal Gölü'ne gezmeye gidiyorlarmış :)



Diğer akşamlarda da benzer yerlerde konakladık, duş olayını bu şekilde çözünce pek de eksik birşeyimizi kalmadı aslında. 

Yol üstündeki küçük kasabalardaki marketler çok enterasan. Bir tabela var, markete benziyor, bu arada market yazısını anlamak mümkün değil, her seferinde de başka birşey yazıyor sanki, fotoğraflı olan tabelaları gözleyerek marketi bulabiliyoruz. Fotoğraf da bunlardan biri...


Bu da dışarıdan görüntüsü

3. akşam Umut kamyoncu arkadaş yaptı :). Bu tesislerde bizim gibi arabasıyla olanlar olduğu gibi birçok tır, kamyon da var tabii. Şimdi biz de olsa kamyoncuların olduğu yerde durulmaz, onların yemek yediği lokanta farklıdır falan. Burada kesinlikle öyle değil. Bizim kamyoncu amcalara haksızlık etmek istemem ama buradakiler öyle atletle falan dolanmıyorlar, kamyondan çıkan demlikler tencere tava falan da yok. Geliyorlar bu tesislere araçtaki sorunları çözüyorlar, duşlarını alıyorlar, yemek yiyorlar, toplaşıp muhabbet ediyorlar. Lokantalar da genellikle bayanların çalıştığı, herkesin çoluğu çocuğuyla yemek yediği düzgün yerler. Ve devamlı gelen giden olduğundan oldukça da güvenli.

Kamp alanımız :)

4. akşam yine tamamdır dedik bir köye saptık, güzel biryer beğendik, köydekilerden izin alıyorduk ki dediler ileride tesis var. Normal bir konaklama kamp akşamı olacaktı ki nereden nereye, Türkçe konuşan birini bulduk :)

Acıkmıştık dedik birşeyler yiyelim önce, bu arada burada şipariş vermek gerçekten çok zor. Genelde ortalıkta yemek yok, menüden siparişle geliyor ama menüyü anlamak imkansız. Birkaç strateji geliştirdik tabi, birkaç defa mutfağa girdik bakıp seçtik, birkaç defa masaları dolaşıp bu adamın yediğinden istiyoruz dedik, en son fotoğraflarını çekmeye başladık, göstererek sipariş veriyoruz :).

Neyse 4.akşam kaldığımız yerin sahibi Ermeni asıllı Gürcü çıktı ve oldukça rahat birbirimizi anlayabildik. 15 yaşında ayrılmış Gürcistan'dan, 35 yıldır Rusya'da ama hep bizim orada böyle, bizim orada şöyle, Rus'larda bu yok diyerek hep memleketinden bahsetti. 35 yıl geçmesine rağmen belli ki kendini buraya ait hissedememiş. Kendi memletinden biriyle evlenmek istemiş, olmamış, Rus eşinden iki küçük tatlı kızı var. Niyeti Gürcistan'a dönmek ama eşi istemiyormuş, o da kızlarını büyüyünce oraya göndermek istiyor. Gürcistan eskiden Sovyetler Birliği'nin parçasıydı, bu kadar farklı olmasa gerek diyor insan ama anlıyoruz ki kültür çok farklı, Sanasar Amca bizim oralardan gibi. "Ben bilirim, konuk nasıl ağırlanır, adet, görenek, farklıdır bizde" dedi ve bizi çok güzel ağırladı sağolsun :). En önemlisi de kamp ocağımızla ilgili derdimizi anlattık, onu çözdü. Dedi "Sizin istediğiniz ispirto her yerde vardır da çekindiklerinden, polisten korktuklarından size satmazlar, çünkü Ruslar bunu el altından satarlar, içerler." Sorun anlaşıldı :). Aradı birilerini tembihledi, sabah kalktığımızda bizi 5 lt ispirto ile karşıladı, 5 kuruş da almadı. 
- Olmaz abi, çok sağol, bizi ağırladın, yedin içirdin ama olmaz parasını vereceğiz.
- Siz yolcusunuz, para sizde kalsın lazım olur.
- Abi sağol var paramız.
- E tamam benim de var param.
Kendi zengin, gönlü de zengin abi bizi çok mutlu etti, unutulmazlar arasına eklendi !


5. günün akşamı yine bir tesise attık kendimizi, karnımızı doyurduk, duşumuzu aldık, şehir için hazırız.

Ulan Ude'ye gelirken birkaç yerleşimden geçtik, buranın mimarisi kendine özgü, tek tip evlerden oluşuyor. Şehir ise yine pek yaşayan bir şehir değil maalesef. Rusya'nın soğuk memleket olmasından olsa gerek dışarıda pek yaşam yok gibi geldi bize. Sanasar Amca'nın dediğine göre burada sadece 2 ay sıcak olurmuş, o da Temmuz ve Ağustos.

Lonely Planet'in haritasında işaretli olan bölgeyi gezdik, Tiyatro ve Opera Salonu'na bakalım dedik ama haftada 1 aktivite, o da haftasonu, var gibi gözüküyordu, sanırım bizdeki gibi sezon dışı bir zamandayız. Umarım Rusya'da iken bir bale gösterisi izleme şansım olur :)


Turumuzu attık, Lenin'in kafasını gördük ve şehir bitti. Bizim rehber kitapta işareti olan biryerde yemek yiyelim dedik, aradık bulamadık, muhtemelen yanlış işaretlemişler ve adres de yok. Ama yol sorarken iş için burada olan bizim yaşlarda biriyle tanıştık, yanında da 2 bayan vardı, aralarındaki ilişkiyi tam anlayamadık ama neyse bizi süper bir restorana götürdüler. Burada Buryat'lara özgü  'buuzy' yi tatmış olduk. Bizdeki mantı gibi, daha büyüğü, kıyma ya da kuşbaşı etten yapılıyor ve acayip lezzetli. 

Şehirdeki son günümüzü ise, şehre 10 km uzaklıkta bir otelde dinlenerek geçirdik, ben uzun zamandır fırsat bulamadığım bloğuma vakit ayırma şansı buldum. Sıcağı sıcağına olan kısımları yazmak daha kolay ve keyifli. Bakalım yavaş yavaş geride eksik kalan yerleri de tamamlayacağım :).


3 yorum:

  1. Yolunuz ve şansınız açıK olsun. Öpüyoruz.

    YanıtlaSil
  2. Marketlerin görünüşü enteresanmış, önünden geçsem hayatta anlamam:) İyi yolculuklar dilerim, bol da eğlence:)..

    YanıtlaSil